Hoşgörü ve Uzlaşma En Temel Sorunumuzdur.

İster bireysel olsun isterse de toplumsal, olmayan şeyler daima arzu edilir. En çok olmasını arzu ettiğimiz şeyleri ağzımıza sakız ederiz, çünkü yok olan odur.

Ülkemiz insanlarının en çok istediği ve arzu ettiği şeyde hoşgörü ve uzlaşmadır. Yok olanda odur, yaşanan kültür değerleri olarak hayat bulmayan en temel sorunlarımız hoşgörü ve uzlaşmadır.

Hoşgörü ve uzlaşmanın bir erdem ve bilgeliğin gereği olduğunu bilmemize rağmen, yaşamın kültürel değerleri olması yönünde en az çaba harcadığımız şeylerin başında gelir. Bu nedenle ülkemiz ve insanlarının sorunları bir türlü çözülemez.

Sorun üstüne sorun üretmek bela ve musibetlerle dolu bir yaşam sürmek, acılarla dolu arabesk bir yaşamı benimsemek ortak kaderlerimiz oluyorsa, Hoşgörü ve Uzlaşma kültürünün yaşam biçimi olmamasındandır.

Hoşgörü uzlaşmanın temelidir. Hoşgörü bir yaşam kültürü olarak benimsenmedikçe ve toplumsal kültürün temel unsuru olmadıkça, uzlaşmaya varılması pek mümkün olmayacağı gibi yaşam kültürü olabilmesi de hemen hemen imkansızdır. Bireysel ve toplumsal olarak da hoşgörünün ne olduğunu tam olarak ta anlayabilmiş değiliz. Farklı fikir, düşünce ve eylemlere katılmamayı ama saygı duymayı hoşgörü olarak değerlendiririz. Pek çoğumuzun yaptığı şudur:

“katılmıyorum” veya “katılmam mümkün değil” diye söze başlar ve kendi dayatmalarımızı kabul etmeye çalışarak yoğun çaba sarf ederiz, kabul ettiremediğimiz zaman diğerlerinin fikirlerine saygı duyduğumuzu nezaketen söyleriz. İşte bu nedenle de nezaketen söylediğimiz şeyleri de hoşgörü zan ederiz.

Dayatmalarımızı ertelemeyi, ısrardan şimdilik kendi isteğinizle vazgeçmeyi ve bunu nazikçe söylemeyi hoşgörü olduğunu zanneden bir birey ve toplum, hoşgörü ve uzlaşma kültürünü asla yaşam tarzına dönüştüremez. Nezaketen söylediğimizle içimizde sakladığımız şeyler çok farklıdır.

Asıl söylemek islediğimizi hep içimizde saklarız. Karşımızdaki farklı görüş sahibi de bunu pek iyi anlar ve o da kendi arzusunu içinde saklar, tıpkı kendimizin yaptığı gibi. Vermek istediğimiz ve nezaketen söylemek zorunda kaldığımız “saygı duyuyorum” mesaj şudur. “şu anda sana gücüm yetmiyor, sana haddini bildirmeyi şimdilik erteliyorum, ama bundan vazgeçmiş değilim, yakında görürsün.”

Haddini bildirme arzusunu ertelemeyi hoşgörü sanan bir toplum asla uzlaşma kültürünü hayata geçiremez.

Hoşgörülü insan; konulara ve sorunlara, koşulsuz ve önyargısız bakmayı bilir. Anlamaya çalışır, çünkü anlayamadığınız her şey size sorun olacaktır.

Anlayabilmenin ön şartı olumlu düşünmek ve olumlu yaklaşım becerisi kazanmaktan geçer. Olumlu düşünce ve yaklaşım anlamayı kolaylaştırır, sizi bilgeliğe adım adım yaklaştırır ve rahmet kapılarının açılmasına olanak sağlar. Tasa, kaygı ve korku olumlu yaklaşım becerilerinin engelleri olduğu gibi anlamayı da güçleştirerek bilgelik yolunda ilerlememize engel olur.

Anlayabildiğiniz her şey size ön yargılarınızın ve dayatmalarınızın test edilmesine imkan sağladığı gibi, yanlışlarınızla döne bilme fırsatını yakalayarak bilgilerinizi pekiştirir.

Büyük adamların en temel özelliği anlamak için çaba sarf etmek ve olumlu yaklaşım becerileri kazanarak, nasıl yapabilirime odaklanmaktır. Büyük adamlar anlayışlarıyla, düşünce ve davranışlarında küçük olduğu noktaları görebilen, test edebilen ve yanlışlarından dönmeyi becerebilen, eksiklerini görerek geliştirebilen insanlardır.

Önyargı ve dayatmalarımızın katılığı; sizlerin kin ve nefret duymanıza, başkalarını dışlamanıza , alanlarınızı daraltmaya ve sonunda da yalnızlığınıza neden olur. İşte bu nedenle büyük adamlar kin duymaz,öç almaya yeltenmez ve yalnızca böylesine bayağı davranışlarda bulunma arzularının nedenlerini anlamaya çalışırlar. Bu nedenle de büyük adamlar; sevginin, erdemin ve bilgeliğin önderleri olur, birleştirici ve bütünleştirici özellikleri ön plana çıkar.

Kendinizi anlamadan başkalarını anlayabilmek oldukça zordur. Kendi yanlışlarınızı düzeltmeden başkalarının yanlışlarını da düzeltemezsiniz.

Hoşgörü olumlu düşünce ile anlamak, anlamaya çaba sarf etmektir. Anladığınızda da olumlu düşüncenin gücüyle, olumlu ve ortak paydaları görebilir, uzlaşmaya varabilirsiniz.

Uzlaşma birlikteliği, sevgiyi dayanışma ve yardımlaşma arzularını besler. O andan itibaren de sorunlar çözümlenmeye başlar, üreticilik ve yaratıcılığınız artar. Yetenekleriniz geliştikçe “Deniz bitti” edebiyatı yapmaktan vazgeçersiniz.

Hoşgörülü günler dileğiyle…

“Bir insan, ülke ve milletine yararlı bir iş yaparken, gözünden bir an uzak bulundurmama zorunda olduğu genel kural, milletin gerçek eğilimleridir.”

M. Kemal ATATÜRK

 

Kolay Başarı Yoktur

Emek vermeden büyük amaçlara ulaşılamaz. Yalnızca fırsat kollayıp dışımızdaki etkenlerin dengesinden yararlanarak; kendimiz hiçbir çaba harcamadan sonuca varamayız. Planlı, düzenli, sürekli çalışmayı yaşama biçimi edinmemiz şarttır.

Böyle bir canlanmayı göstermemek için toplumumuz diretiyor. Çalışmak ise, bedensel ve ruhsal sağlığı korumanın önemli gereklerinden biridir. Tembellerin bedensel ve ruhsal sağlıkları bozuktur.

Sen yaşarsan, sevdiklerine ve ülkene iyi şeyler kazandırabilirsin. Ölürsen; onları da öldürmüş olursun. Oysa başarı yolunda durmadan, aksatmadan, unutmadan, bıkmadan düzenli çalışmak gerekir.

İyi sonuç almak için kesinlikle iyi bir planlama şarttır. Amaca uygun irade, hiç eksilmeden ayakta olmalıdır. Çoğu zaman işe bir yenilik getirmek; kimsenin bilmediği buluşlar yapmak gerekir. İşle kaynaşmak; amaçla bütünleşmek şarttır.

Aynı kural, toplumlar için de gereklidir. Ülke ne kadar birlik ve bütünlük içinde olursa; amaçlarına yoğunlaşırsa, şansı ve gücü artar. Halk bir amaçta candan bütünleşirse, onu kesinlikle gerçekleştirir.

Toplumun kendi geleceği ve mutluluğu için tüm konularda, bütünlük içinde olması, toplumsal amaçlara yoğunlaşarak durmadan coşkulu bir süreklilikle çabalaması gerekir.

 

 

Kaçak Kurslarla İlgili

Kaçak Kurslar ile 625 Sayılı Yasaya Bağlı Kurslar Arasındaki Farklar

625 SAYILI YASAYA BAĞLI KURSLAR

KAÇAK KURSLAR

1

Yasal bir statüde ve resmi denetim altındadır. Yasal değildir ve tamamen denetim dışıdır.

2

M.E.B. onaylı Kurs bitirme belgesi verirler. Kurs bitirme belgesi veremezler.

3

Planlanmış,programlanmış ve denetim altında bir sistemle eğitim-öğretim gerçekleştirilir. Belirli bir planı yoktur. Kişisel insiyatife bağlıdır.

4

Öğretmenin formasyonu ve yeterlilikleri denetim altındadır. Kimin tarafından verildiği açık değildir.Öğretmen yetersizliği kamufle edilebilir.

5

Standartlara uygun ortamlarda yapılmaktadır. Genellikle ev ve büro gibi öğretime uygun olmayan ortamlarda yapılmaktadır.

6

İstihdam yaratır, vergi ve sigorta kapsamındadır, devlete mali destek sağlar. Kayıt dışıdır, tamamıyla kaçaktır.

7

Ders saat süresinin tamamı ders ile dolu geçmektedir. Karşılıklı sohbetlerle dersin büyük bölümü aksar.

8

Konu testleri, sınavlar ve çeşitli meteryallerle bilgi pekiştirilir. Öğrenci toplu sınava giremediği gibi, karşılaştırma şansı da yoktur.

Meslek Edindirmenin Önemi

Gençlerimiz için iş bulmak mı önemli? Gösterişli diplomalar alıp, boşta kalmak mı?

Almanya kalkınmasını, mesleğe yönlendirmeyi ilkokulda yaparak sağladı. Bizde ise üretime yönelmeden yıllar süren okullar ve üniversite, nüfusun çoğunu üretimden koparıyor. Tüketime sevkediyor. Bu sonuç, mesleğe yönlendirmenin erken yaşta başlaması ve pratik meslek kursları ile sağlanmıştır.

Herkes işine erken yaşta kavuşmalı; eğitimini meslek içinde sürdürme ve ilerleme şansına da sahip olmalı. Milletin katrilyonlar ve gençlerin altın yılları boşa harcanarak; diplomalı işsizler yetiştirmek, ülkeyi batırıyor.

Her çeşit liselerin yüzde doksanını; uygulamalı meslek okullarına çevirmeli, bunlarda da üretime geçilmeli.

En az 181 değişik dalda pratik veren kurslar desteklenmeli. Çocuklar mesleğini öğrenip, yapmaya küçük yaşta başlamalılar. İşlerini iyi yapanlar sivrilip, o dalda en yüksek eğitimleri alabilmelidir. herkesin yöneleceği meslek grubu, zorunlu eğitimin ortalarında belli edilip, o bilgilerin yoğunlaştırılması ve pratiğin başlatılması şarttır. Bizi uzay çağına ulaştıranlar; iyi giyinen, kendini kral sanan, hiç üretmeyen, hiç yararı olmayan, aristokrat özentileri değildir.

İnsanlığı aydınlatan ve ilerletenler, kendi dalında en ince bilgileri ve milyonlarca ayrıntıyı bilen, pratikte ustalaşmış, konusunda yıllarca yoğunlaşmış uzmanlardır.

Çıraklık, kalfalık, ustalık sistemi de, ahilik ve lonca düzeni de, devlete kapılanmaktan başka hiçbir şansı olmayan diplomalılar üreten sistemlerden iyidir.

Köylerde, şehirlerde, her sokakta, her apartmanda marangoza, mobilyacıya, muslukçuya, sucuya, pratik iş gören yüzlerce çeşit ustaya, onarıcıya şirketlerde bilgisayarı, muhasebeyi, yabancı dili, ithalatı-ihracatı iyi bilen yetişmiş elemana gerek duyuluyor. Bunlar yok! ama milyonlarca , Milli Eğitimin denetiminde olmayan dernek, vakıf ve belediyelerden yetersiz eğitimle ölçme, değerlendirmesi olmayan, kartvizit dağıtır gibi sözde sertifikalandırılan gençlerle, lise ve hatta üniversite bitirmiş işsiz genç var.

Bir takım dernek, vakıf ve belediyeler Milli Eğitimin denetim ve gözetiminde olmadan, amaçsız ve plansız, yetersiz, sözde eğitimcilerle kaçak eğitim yapacaklarına, üretime yönelik donanımları hazırlayarak ve kurarak bunları Milli Eğitimin ve eğitimde uzmanlaşmış meslek kurslarının emrine vererek insanlara ve devletimize daha faydalı olurlar.

Bilim ve teknik öğreniminin faaliyet merkezi okuldur.

M. Kemal ATATÜRK